Eki 23

Sendikamız 19. Olağan Genel Kurulunu Gerçekleştirdi

Selüloz-İş Sendikası 20-21 Ekim 2017 tarihinde 19. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. Gerek tarihi gerekse de mücadeleci yapısından kaynaklı Türkiye işçi hareketinin en önemli yapı taşlarından biri olan Selüloz-İş Sendikası 19. Olağan Genel Kurulunu yaptı. Genel Başkanlığa yeniden seçilen Ergin Alşan, Kongrede yaptığı konuşmasıyla çalışma hayatının birçok sorununa değindi ve çözümün örgütlenmeden geçtiğini belirtti. Ergin Alşan’ın konuşmasının tam metni şöyledir;

Sayın Başkan,

Sayın Konuklar,

Basınımızın değerli temsilcileri,

Sevgili delege arkadaşlarım ve işçi kardeşlerim

Hepinizi şahsım ve sendikam adına saygıyla selamlıyor, 19. Olağan Genel Kurulumuza Hoşgeldiniz diyorum.

Değerli ; Arkadaşlarım

Ülkemizde 1947 yılında sendikalar yasası çıkmıştır. Yasanın çıktığı tarihten 5 yıl sonra 1952 yılında sendikamız kurulmuştur. Dolayısıyla sendikamız Türkiye sendikal tarihinin her aşamasına tanıklık yapmış bir sendikadır. Övünerek belirtmek isterim ki bu tarihin kritik dönemeç noktalarında sendikamız işçi sınıfından yana tavır almakta hiçbir zaman tereddüt etmemiştir.

Ülkemizde 1963 yılına kadar grev hakkı tartışılmış sendikamız grevsiz sendikanın olmayacağını ısrarla savunan sendikaların başında yer almıştır. 1963 yılında toplu sözleşme grev ve lokavt yasaları yürürlüğe girmiştir. Sendikamız bu yasaların verdiği olanaklardan da yararlanarak Türkiye genelinde özel sektör işyerlerinde de örgütlemiş, kağıt işkolunun en büyük sendikası haline gelmiştir.

Selüloz-iş Türkiye’nin çalkantılı yıllarında siyasal sistemin demokratik çizgiden sapmasına da ısrarla karşı durmuş bir sendikadır. Sendikamızın tarihi bize ülkede demokrasinin, sendikada demokrasinin olmadığı koşullarda işçi haklarının, özgür toplu pazarlığın da olmayacağını göstermiştir. Sendikamız bu çizgisinden asla ödün vermeden bugünlere gelmiştir.

Selüloz-İş 12 Eylül sonrası toplu pazarlığın askıya alındığı dönemde işçi sınıfının darbe koşullarından özgüven sağlayarak çıkmasına katkı sunan bir sendikadır. İnanıyor ve iddia ediyorum ki Selüloz-iş’ in gerçekleştirdiği 1988 SEKA GREVLERİ, 1989 bahar eylemlerinin zeminini hazırlamıştır.

Sendikamız Körfez Krizinde grev haklarımızın elimizden alındığı koşullarda grev hakkı için mücadele etmeye devam etmiştir. Özelleştirmeler , özelleştirmelere karşı yapılması gerekenler konusunda da Türkiye işçi sınıfı tarihine SEKA Direnişini altın harflerle yazmıştır. Sendikamız 1994 krizinde  imzalanmış toplu iş sözleşmelerinin ayaklar altına alınmasına karşı kararlı mücadelenin öncüsü olmuştur.

Tüm bu mücadeleler bize öğretmiştir ki ; haklarımız için verdiğimiz her taviz  daha büyük tavizleri de  beraberinde getirmiştir. Bu nedenle sendikamız hakların her koşulda savunulması gerektiği  uyarısını yaparak , hakların sahip çıkılırsa hak olarak kalacağını mücadele pratiğiyle göstererek var olmayı ilke edinmiştir.

Sizlere sendikamızın tarihinden hatırlatmalar yapmamın nedeni bu tarihi bilmeden geleceğimizi kazanmamızın olanaklı olmadığı gerçeğidir. Tarihe takılı kaldığımızı düşünmenizi istemem. Bu nedenle dünle bugün arasında kurduğumuz köprünün mantığını açıklamak gereği duyuyorum.

Değerli Arkadaşlarım;

Doğrudur, Çalışma hayatı dinamiktir.

Doğrudur,  Çalışma hayatında herşey hızla değişir.

Doğrudur,  Çalışma hayatındaki değişikliklere uyumlu bir sendikal politika üretmek aklın gereğidir.

Ne var ki ; çalışma hayatında değişmeyen gerçekler de vardır.

Değişenleri de değişmeyenleri de dikkate alarak  yönümüzü bulduracak olan sendikal ilkeler sendikamızın mücadele tarihinde şekillenmiştir. Bu ilkelere sarılmadan bu ilkelerin gereklerini yerine getirmeden yolumuzu bulmamız olanaklı değildir.

Değişmeyenlerin başında işçinin bağımlı çalışan kişi olduğu gerçeği yatmaktadır.  Bağımlı çalışan işçinin, işverenler tarafından her zaman daha düşük ücret, daha yoğun bir çalışmaya mahkum edilmek istenmesi değişmeyen bir başka sosyal gerçekliktir.

İşverenlerin yönetim haklarını sınırlandıran, yasal toplu sözleşmeden kaynaklı her türlü kurala ısrarla direnmeleri de değişmeyen bir olgudur. İşverenler bu amaçlarına ulaşabilmek için kendi güdümlerinde sendikalar yaratmaktan, sendikayı suç ortakları haline getirmekten de kaçınmamaktadır.

Sendikal ilkelerimiz bizi bu handikabın içerisinden çıkartacak doğrultuyu vermektedir.

Biz sendikayız, sendikanın sendika olması için işverenden bağımsız olması ilk temel koşuldur. Sendikal bağımsızlığımızdan asla ödün vermeyiz. Hiçbir işveren Selüloz iş Sendikasının iç işlerine karışamaz. Hiçbir işveren işyeri sendika temsilcimizden genel merkez yöneticimize , delegelerimize kadar hiçbir organımıza yönlendirici etkide bulunamaz.

Ne yazık ki ; son dönemlerde bazı işverenler işyeri sendika temsilcilerimizi hedef olarak almışlardır. İki işyeri sendika temsilcimiz işten atılmıştır. Sendikamız her ikisinin de arkasında durmuş , sendikal bağımsızlığımızdan asla ödün vermemiştir.

İşverenlerle yaptığımız her görüşme, her toplantı temsilcilerimizin bilgisi dahilinde yapılmıştır. Her türlü etkinliğimizde üyelerimizin ortak çıkarlarını gerçekleştirme amacının dışında hiçbir şey davranışlarımızı etkileyememiştir.

Değerli Arkadaşlarım;

Biz sendikayız ; Sendikanın sendika olmasının ikinci koşulu devletten siyasi iktidardan bağımsız olmasıdır. Biz ne hükümetlerin koşulsuz destekçisi , ne de her durumda her adımı eleştiren amansız muhalifleriyiz. Siyasal iktidarları üyelerimizin hak ve çıkarları doğrultusunda ekonomik sosyal politikalar belirlemeye davet etmek bu politikalardaki sözümüzü onlara ulaştırmak görevimizdir. Onlar bu politikaları görmezlikten geldiğinde, bize arkalarını döndüklerinde demokratik baskı grubu misyonumuzdan aldığımız güçle direndik, direnmeye de devam edeceğiz.

Biz sendikayız ; Sendikanın sendika olmasının koşulu, gücünü üyelerinden alması örgütlü olduğu işkolundaki işyerlerinde üyesinden aldığı güçle var olmasıdır. Üyesinin desteğini almamış bir sendika ister istemez ya hükümetin dümen suyuna ya işverenin dümen suyuna girmek zorunda kalacaktır. Bizim tek gücümüz üyelerimizin bizlere verdiği destektir. Biz bu desteği üyelerimizden talep etmiyoruz. Üyelerimizle sendika içi hukuk ekseninde ilişki kurarak birlikte oluşturuyoruz.

Bu nedenle sendikamızda sendika içi demokrasi kutsalımızdır. Her üyemizin görüşü önemlidir, bize katkıdır. Biz biliyoruz ki ; üyemizin, temsilcimizin güvencede olmadığı bir yerde genel başkanın da hiçbir güvencesi yoktur.

Bizi eleştirebilirsiniz , eleştirmelisiniz de. Sendika genel kurullarımızın en önemli varlık nedenlerinden birisi yönetimin eleştirilmesidir. Ancak gururla ve altını çizerek belirtiyorum ki hiç kimse bizi işveren işbirlikçisi , hükümetin emir eri olarak eleştiremez suçlayamaz. Yaptıklarımız yeterli olmayabilir ama hiç kimse bizi üyelerimizin hak ve menfaatlerine sırtını dönmekle suçlayamaz.

Değerli arkadaşlarım ;

Bu söylediklerimi içi boş bir övünme olarak algılamayın lütfen. Bunlar zaten her sendikada her sendikacıda bulunması gereken asgari özelliklerdir. Ancak Türkiye’nin geldiği bu koşullarda ne yazık ki bu özelliklere vurgu yapmak bir zorunluluk haline gelmiştir.

Bir düşünün arkadaşlar. Sadece son 4 yıla baksak dahi bu 4 yıl içerisinde etkili olacak her grevin  erteleme adı altında yasaklandığı gerçeği karşımızda durmaktadır. Üstelik bu yasaklanma işveren toplantılarında devletin en yetkili ağızlarından onlara bir ödül verilmiş gibi sunulabilmiştir. Grev ertelemeleriyle onların çıkarlarının savunulduğu dile getirilmiştir. Ülke genelini etkileyecek grevler yasaklanmış, işyeri bazında etkili olmadığını düşündükleri grevler iktidar tarafından yok sayılmıştır. Tüm bunlara karşın ne acıdır ki grev anayasal bir haktır, demokratik sistemin ayrılmaz bir parçasıdır, grevleri yasaklamak demokrasinin özünü zedelemektir diyen güçlü bir ses çıkmamış, çıkartılamamıştır.

Her vesileyle kıdem tazminatı hakkımızın sınırlandırılmaya yok edilmeye çalışıldığı işsizlik sigortasının içinin boşaltılmak istendiği , iş kazalarında her gün dört işçinin can vermeye devam ettiği bir ülkede halen vergiler çalışanların sırtına yıkılacak şekilde artırılmak isteniyorsa elbette ki hükümeti eleştireceğiz, eleştirmek zorundayız.

Biz işyerleri korunmasın demiyoruz, hükümet işyerlerini korusun, rekabet gücünü artırsın, enerji maliyetlerini düşürsün, yüksek teknolojiye gerekli teşvikleri versin. Ancak işyerlerini desteklemek adı altında işçiye emekçiye fatura kesilme kolaycılığından da vazgeçsin diyoruz. İktidarda kim olursa olsun bilmelidir ki kıdem tazminatımıza dokundurtmayacağız.

Avrupanın gelir dağılımı en bozuk ülkesi olarak kalmayı içimize sindirmeyeceğiz. Gelir dağılımının daha da bozulmasına neden olan dolaylı vergilerin artırılmasına , içtiğimiz suya, kullandığımız arabaya, yürüdüğümüz kaldırıma, seyrettiğimiz televizyona, yediğimiz ekmeğe kadar herşeyden vergi alınıp, asgari ücretin açlık sınırının altında bırakılmasına karşı elbette sesimizi çıkaracağız,  eleştiri hakkımızı kullanacağız, yeri geldiğinde demokratik baskı gurubu olarak siyasi iktidara mesajımızı, üretimden gelen gücümüzü kullanarak da vermekten kaçınmayacağız, kaçınmamalıyız.

Değerli arkadaşlarım ;

Biz sendikacılığı Türkiye’de Türk işçileriyle yapıyoruz. Türkiye’nin koşulları Türk işçisinin içinde bulunduğu açmazlar bizim sınırlarımızı oluşturuyor. Kredi kartı taksitlerini düşünüp bu taksitleri ödeyememe korkusuyla dizleri titreyen bir işçiyle, toplu pazarlıkta ne kadar güçlü olabilirseniz biz de o kadar  güçlü olabiliyoruz.

Borç üzerinden ekonomiyi döndüren siyasi politikalar borç üzerinden bizleri de kontrol eder hale gelmiştir. Rakamlar çalışabilir nüfusun çok önemli bir kesiminin bireysel kredilerle borç cenderesi altında olduğunu net olarak göstermektedir.

İşini yitirme korkusuyla her gün işyerine gelen, her gün kapıda bekleyen işsizler var tehtidine maruz kalan işçiyle toplu pazarlıkta ne kadar güçlü olabilirsek biz de o kadar güçlüyüz. Haziran 2017 itibariyle TÜİK rakamlarına göre tarım dışı işsizlik yüzde 13,7’yi aşmıştır, resmi işsiz sayısı 3 milyon 642 bine yükselmiştir. Genç işsizlik yüzde 24 ‘leri bulmuştur. Bizler ne yazık ki işsizlik üzerinden terbiye edilmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım ;

Hemen her genel kurulda söylüyoruz. Çölde vaha olmak çözüm değildir. 13 milyon sigortalının olduğu bir ülkede toplu sözleşmeden yararlanan işçi sayısı 1 milyona yaklaşamıyorsa , çölde vaha yaratılmış demektir. Çöl her geçen gün bu vahanın alanını daha da daraltacaktır. Çölü yeşertmeden 12 milyon çalışanı örgütlemeden sendikaların ülkenin geleceğinde söz sahibi olması neredeyse olanaksızdır.

Değerli arkadaşlarım kendimizi kandırmayalım. Hiç kimse bize sendikal hakları altın tepside içerisinde sunmayacaktır. Biz bedel ödemeyi göze almadığımız sürece çölün baskısını, fırtınasını, tozunu ensemizde hissetmeye devam edeceğiz.

Bu nedenle yeniden tarihimize dönüp nasıl başladığımıza nasıl bu noktaya geldiğimize bakmak zorundayız. Bizler İzmit SEKA İZMİT iskelesinin kıyısındaki bir kulübede sendikayı kurup, kepçelerin önüne yatarak sendika ve grev hakkını kabul ettirmiş bir kuşağın torunlarıyız.

Koşulların olumsuzluklarına teslim olmak bize bu sendikayı emanet edenlere ihanettir. Daha somut söylemek gerekirse her üyemiz, her delegemiz, her temsilcimiz çalıştığı fabrikanın yanındaki fabrikada sendikasız çalışan işçileri dert edinmiyorsa, her bir üyemiz oturduğu kahvede sendikal örgütlülüğün gerekliliği konusunda üç dakika beş dakika konuşmuyorsa , örgütlülüğü bir avuç profesyonelin görevi olarak görüyor ise bilmelidir ki işi de aşı da en az sendikasız komşusu kadar tehlikededir.

Bugün hayırla andığımız bizden önceki kuşaklar gibi yarın biz de hayırla anılmak istiyorsak, her üyemiz bir örgütlenme uzmanı gibi çalışmak , duyarlı olmak zorundadır.

Sendikayı sendikacıyı eleştirmek, yapamıyorlar demek kolaydır. Ne var ki ; bu eleştiri sadece kendi güçsüzlüğümüzün kendi çaresizliğimizin örtüsü olur başka bir işimize yaramaz.

Yapamıyorsak biz yapamıyoruz; üyesiyle temsilcisiyle yöneticisiyle biz. Bu bizi harekete geçirmeden sendikamızı geleceğe taşımak olanaklı değildir.

Bu nedenle genel kurulumuzda hepinizden, tüm üyelerimiz adına örgütlenmek için her şeyimizi ortaya koyma kararlılığını ifade etmenizi istiyorum. Her üyemiz en az üç beş sendikasız işçiye ulaşmadığı sürece rahat uyumamalı, yediği her lokmada yutkunmak zorunda kalmalıdır.

Eminim içinizden bazıları profesyonel yöneticiler ne için var diye düşüneceklerdir. Arkadaşlar Seka’ların kapatılmasından bugüne sendikamıza elinizi vicdanınıza koyarak bir bakın. Altı olan profesyonel yönetici sayımızı üçe düşürdük, uzman sayımızı 2’ye düşürdük, giderlerimizi en alt düzeye kadar indirdik. Toplam 5 kişiyle toplu sözleşme yapmak , örgütlenme yapmak, toplu sözleşmeden doğan uygulama sorunlarını çözmek gibi ağır yükler altındayız. Yakınmıyoruz, daha ağırlarına da bu genel kurulda talibiz. Ancak açık yüreklilikle sizin somut desteğiniz olmadan elimizdekilerini korumakta da zorlanacağımızı söylemeyi vicdan borcu olarak görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım ;

Büyük şair Enver gökçenin dizelerini burada görüyorsunuz: Biz diyor şair, biz!  Sonrasında ekliyor “biz olmasak”diyor. Lütfen siz de bir sorun, “biz olmasak”  diye sorun. Bu soru bizim farkında olmadığımız gücümüzü sınırsız gücümüzü ortaya koyan bir sorudur. Biz olmasak hayat olmaz, hayatı var edecek kadar güçlü olan bizler böyle bir cenderenin içerisine hapsolmuşsak, bu bizi hapsedenlerin güçlülüğünden değil bizim gücümüzün farkında olmamamızdandır.

 

Değerli arkadaşlarım ;

Uzun süredir sendikal mücadelenin içerisindeyim. İnancımızı hiçbir zaman yitirmedik. Belki ben göremeyeceğim ama yürekten inanıyorum ki şairin dediği gibi “elbette ki dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya , dolaşacaktır o en şanlı elbisesiyle, işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet “.

Biz bu hürriyeti ellerimizle yazacağız, dizeceğiz, üreteceğiz hakça bölüşeceğiz. Korkmuyoruz korkmayacağız. Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkarmış. Korkacak da kaçacak da yerimiz kalmadı.

Gelecek bizim yeter ki biz “BİZ ” in ne olduğunu bilelim.

Değerli arkadaşlarım;

Bu genel kurulda size yönetim olarak tek vaadimiz sendikayız, sendika olarak kalmak için her şeyi yapmaya devam edeceğiz. İşverene de hükümete de boyun eğmeyeceğiz. Üyelerimizin çıkarlarını koruma amacının dışında hiçbir pusulayı pusula olarak önümüze koymayacağız. Sizlerin gücünün dışında hiçbir güce yaslanmaya asla tevessül etmeyeceğiz.

Biz yönetim olarak daha güçlü bir Selüloz İş için varız. Bu onurlu mücadelede sizlerle birlikte olmanın gururunu yaşıyoruz. İnançlıyız, kararlıyız. Hepinizi çetin ama onurlu mücadelemizde dimdik durmaya , birlikte yürüdüğümüz bu yolda hızımızı artırmaya çağırıyorum. İşçiyiz haklıyız kazanacağız. Hepinize saygılar sunuyorum.

               Ergin ALŞAN

Selüloz İş Sendikası Genel Başkanı

Bu yazının kalıcı bağlantısı http://selulozis.org.tr/haber/sendikamiz-19-olagan-genel-kurulunu-gerceklestirdi/